“Kibir ve gururu dize getirebilecek tek gerçektir, aşk.” der Jane Austen Gurur ve Önyargı kitabında. Öyledir, eğer her şey için çok geç değilse. Bu iki olgunun harman olup savrulduğu bir film, Balıklı Bulgur. Filmin asıl ismi The Secret of the Grain (Fransızca: La graine et le mulet). IMDb puanı 7,4/10 olan film, 2007 Venedik Film Festivali Jüri Özel Ödülü dahil olmak üzere 5 ödül kazanmıştır (Mubi’de izlenebilir).
Gururlu bir adamın, daha doğrusu Fransa’da göçmen olan gururlu bir adamın, ve iki kadının ona aşkını aktarıyor. Filmi diğer benzer konulu filmlerden farklı kılan yönü, göçmenliği içselleştirerek katmanlı bir öyküyle anlatmasıdır. Göçmenlik durumu, filme doz aşırı bir tortu kıvamı vermez ve genel göçmenlik sorunları filmin ana temasına nüfuz etmez. İnsanın her yerde, insan olduğu belirgindir. Tabii ki bu da biraz da gurur sayesinde olur.
Filmin Fransızca adı, her ikisi de mutfağının popüler bir parçası olan kuskus ve kefalden gelir. Bu iki bileşen hem ailenin diyetini, hem de kurmayı planladıkları restoranın menüsünü oluşturur. Filmin adında bulgur olarak kullanılsa da kültür farkından dolayı esasında bizdeki kuskustur. Kuskusun ise ailenin geldiği kültürde daha derin anlamı vardır. Bu aşk ve özen gibi tutku dolu bir derin anlama sahiptir. Hatta, birisi “Kuskus olunca gözüm hiçbir şeyi görmüyor” diyor.
Ailenin reisi 61 yaşındaki Slimane (Süleyman), neredeyse hiçbir şey söylemese de filmin ana karakteri, şahin gözlü, stoacı bir adam. 60’ına merdiven dayayan Süleyman, yıllarca bir tersanede çalıştıktan sonra işten çıkartılmak istenir. Eşinden boşanmış olan Cezayir asıllı bu adamın hayattan tek dileği, limanda bir restoran açmaktır. Hayalini gerçekleştirmesi ve tüm ailesini ikna etmesi için ona yardım edecek biri vardır. O da yeni kaldığı otelin sahibi olan yeni sevgilisi ve kızı.
Kültürleri bir araya getiren şeylerden bir tanesi de yemektir. Bu filmde iki büyük yemek yer alır. İlki Souad’ın evinde ilk düzenlen Slimane dışında herkesin katıldığı düzenli bir Pazar etkinliği. Yemeğin sonunda Souad, oğullarının Süleyman’a götürmesi için bir tabak hazırlar. Bu hem düşünceli bir jesttir hem de ailenin eski reisi için bir tuzak anlamına gelir. İkinci yemek, banka kredisi ve belediye izni gibi zorluklardan sonra yerel yetkililerin gönlünü kazanmak için “ötekiler” yani Fransızlar için teknede hazırlanan bir yemektir.
Tüm bunların yanında, Süleyman’ın eski ailesi ve yeni sevgilisi arasında bir huzursuzluk vardır. Yeni sevgilisi ise Süleyman kadar gururlu birisidir, yine de sonuç olarak Latifa’nın gururu aşk karşısında yenik düşer. Fakat, Süleyman’nın gururu oldukça güçlüdür. Hatta, onu buruk bir sona götürebilecek kadar güçlü bir gururdur.
Balıklı Bulgur’un sonunda bu gurura karşın aşkın karşı tarafı güçlüce tutuşu farkını gösteriyor. Hatta Latifa’nın yaptıklarından sonra bu, yine Jane Austen‘in sözünü akla Gurur ve Önyargı‘daki sözünü akla getiriyor: “İyilik birinin içinde, diğerinin görüntüsünde“.