Günlük hayatta herkesin karşılıklı dil değişimini engellememesi ve aksine kolaylaştırması beklenir. Konuşma sırasında her katılımcı, konuşma hedeflerine ulaşmak için uygun bir katkı yapmaya çalışır. Karşılığında ise diğer taraftan rasyonel, işbirlikçi ve hedefe yönelik katkı yapmasını bekler. Böylece, işbirliği beklentiyi arttırır. H. Paul Grice, bu genel kuralı İşbirliği İlkesi (Cooperative Principles) olarak adlandırmaktadır.
Bu ilke, ifade edilen şeyin, konuşmanın amacı ve yönü doğrultusunda, gereken zamanda ve gerektiği kadar söylenmesini açıklar ve dört alt kategoriye ayrılır. Bunlar nicelik, nitelik, bağlantı ve tarz ilkeleridir. Nicelik, konuşmaya gerekli katkının yapılması ilkesidir. Bu ilkeye göre bilgi, ne gereğinden az ne de fazla olmalıdır. Evet, fazladan verilen bilgi de bu kuralı ihlal ediyor. Nitelik, yanlış olduğuna inanılan bir bilginin konuşma esnasında aktarılmasını ifade eder. Bağlantı ilkesi, konuşmada konu dışına çıkılmamasına, alakasız sözler söylenmemesine işaret eder. Tarz ilkesi ise, ifadenin açıklığıyla ilgilidir.
Grice‘a göre bu ilkelerden herhangi birini yerine getirmediğimizde işbirliği kuralını ihlal etmiş sayılıyoruz. Konuşmanın amacı, iletişim sürecinde başka bir noktaya evrilebileceği gerçeği var ama bu Grice işbirliği ilkesinden farklı bir şey. İroni yapma, espri yapma, dalga geçme ve istenmeyen durumdan kaçma da Grice’a göre bu ilkeleri ihlal ediyor. Bazı edimbilimcilere göre ise bağlantı ilkesi (maxim of relation) gereklidir.
Günümüzü baz aldığımızda ise Grice’ın işbirliği ilkesi birçok probleme çözüm oluyor gibi. Madalyonun diğer yüzüne bakarsak sadece bağlantı ilkesinin olması veya bazı ilkelerin ihlal edilmesi günü kurtarmamızı sağlıyor. Buna farklı perspektiflerden bakmak için gelecek 3 başlıkta teknoloji, Türk kültürü ve ilişkiler açısından inceleyeceğiz.
“Şimdi, Yapmak İstediğiniz İşlemi Birkaç Kelimeyle Belirtin…”
Bu cümleyi banka veya telefon operatörü çağrı merkezini aradığımızda duyuyoruz genelde. Yapmak istediğimiz şeyi nicel ve bağlantı ilkelerine uygun belirtmezsek amacımıza ulaşamıyoruz. Ya da chatbot iletişim kanallarında yazdığınız anahtar sözcüğe göre sizin beklemediğiniz bir cevap verebiliyorlar. Esasında söylediğiniz şey, Grice işbirliği ilkesi ne uygun olmasına rağmen chatbot anlamıyor ve bu yüzden o kapsam dışına çıkıyor. Teknoloji, kurallara uyan-uymayan ifadeleri anlamakta zorluk çekerken insanoğluna ise bu anahtar kelimeleri kullanmak zor veya sıkıcı geliyor.
Tam bu noktada iki rolün birbirinden uzaklaşması işi zorlaştırırken yakınlaşması iletişim sürecini etkili kılıyor. Yani teknolojinin daha kapsamsal bir dile sahip olması, retorik dili anlayabilmesi, koşullandırmanın çeşitlenmesi ve insanın ifadesini kısa, açık bir şekilde amacına uygun söyleyebilmesi. Böylece, Grice ilkesi ile konuşmada işbirliği ve akabinde beklenti artar.
“Hayır, istemiyorum.”
Demek yerine “Yemek yer misin?” sorusuna “Ya esasında 2 saat önce başka bir arkadaşımla yemek yemiştim” olarak cevap verebiliyoruz. Ya da “nasılsın?” sorusuna “saol, teşekkür ederim” dediğimizde ne anlama geliyor? Kibar bir millet olabiliriz ama neden başta bir şeyi amacına uygun yapmıyoruz? Teknoloji konusunda olan sıkıcılık bir faktör olabilir. Türkçe ne kadar zengin bir dil ya da ne kadar fakir bir dil olduğu başka bir faktör olabilir. Anlatmak istediğimiz şeyin başkasında ne anlama geldiğini etkileyen kültürel denge de başka bir faktör olabilir. Buraya kadar bahsettiklerim nicel, bağlantı ve tarz ilkeleriyle ilgili.
Bir de iletişim sürecinde kullandığımız üçüncü kişi zamiri ve beden dili var. Türkçede üçüncü kişi zamirlerinin he/she/it diye ayrılmaması gündelik hayatı daha pratik yapması ve bütüncül bakış açısı katarken aynı zaman belirsizliğe neden olurlar. Beden dili açısından, bir şeyi istemediğimi belli etmek için kafamı salladığımda bazı yabancı arkadaşlarımın bunu anlamadıklarını farkettim. Bu Grice işbirliği ilkesine dahil olmasa da iletişim sürecini etkileyen faktör.
H. Spencer’ın rahatlama kuramında gülme, insanın içinde biriken sinirsel enerjinin boşaltılması sonucu oluşur. Bizi güldüren Nasreddin Hoca, 13. yüzyıldan bu yana anlatıla gelen kültürel bir zenginliğimiz. Peki, bu fıkralar Grice’ın işbirliği ilkesine uyuyor mu? Hayır, birçok durumda ihlal ediyor. Hikayelerde, kahramanlar, konuşmalara gerçek ve istenen katkıyı sağlamaz. Beklediği cevaplarla karşılaşamayan dinleyici ise aykırılık karşısında güler. Coşar ve Usta, “Bu gülüş, düşündüren, sorgulayan, yanlışı yıkan, görevci olmasıyla değerli, milli ruh taşıyan evrensel bir gülüştür” diye belirtiyor. Grice’ın ilkelerine uymayan konu ile bağlantısız yeterince bilgi vermeyen bu fıkralar, aksine daha akılda kalıcı mesaj veriyor.
“Artık beni anlamıyorsun!”
Dil faaliyetinin nihai hedefi, iletişim ortamında bir anlam üretmektir. Peki, ilişkilerimiz ne kadar anlamlı ve ne amaçla kuruluyor? Uzun ilişkiler, bazen beklentiyi arttırıp hayal kırıklığı ile sona gelebiliyorken bazen de bu iletişimi daha da sağlamlaştırıyor. Bir eğitim bilimleri dersimde hoca, ilişkilerimizde kriz anını eğlenceye dönüştürerek aşabiliyorsak o ilişki sağlamlaşmıştır demişti. Bu doğrultuda, dilin karşı tarafa yeteri derecede, doğru ve alakalı bilgi vermesi sonucunda verilen anlam yükü veya beklenti, tam tersine saniyeler içinde Grice ilkeleri ihlal edilerek yıkılmaz hale geliyor. Peki, konuşmada işbirliği beklentiyi artırıyor, ya beklentilerimiz?
Dil olmadan ilişki kurmak imkansız. Bir insanla ortak zevklerimizin olup olmadığını konuşarak anlayabiliriz. Bir sorun olduğunda karşı taraf ile iletişim kurup sorunu anlayabiliriz. Buraya kadar hep anlam faktöründen bahsettik, bir de ne hissettiğimiz var. Leibniz’te bulanık, karanlık düşünme, duyma ve istencin yanında olma anlamına gelen duygu ve duygularımız. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar‘ında dediği gibi bazen kapıyı kapatıp yalnız kalmak, en güzel şey oluyor. Peki, konuşmuyorsak bu bir çözüm mü? Anlamı nasıl doğru, alakalı ve gerektiği kadar alacağız? Burada aklıma Suskunlar kitabının son cümlesi geliyor: “Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu“. Ki bu sefer zaman kuralını çiğnedik.